Page 12 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 12
ÖN DEYİŞ: GEREKÇELİ KARARLARIN VERİLMESİ
Gerekçeli Kararlar Neden Yazılır?
Lord Mansfield’ın adli sorumluluklar alma konusunda endişeli olan birine, “Eh be adam, bir
karar ver artık ama kararların için asla gerekçe gösterme. Kararların doğru olabilir ancak
gerekçelerinde kesinlikle bir yanlışlık vardır” dediği rivayet edilir. Adam, hukuk eğitimi
almamış bir ordu subayıydı [John Cordy Jeaffreson, A Book About Lawyers (Avukatlar Hak-
kında Bir Kitap), cilt 1 (Londra, 1867), s. 85].
Adaleti sağlamak için gerekçe göstermek gerekmez; gerekçe göstermek risk almaktır.
Çağdaş hâkimlerin sadece karar vermeleri değil aynı zamanda kararlarını açıklamaları da
beklenir ve bu, kanunlarla zorunlu kılınmıştır.
Adaleti gerçekleştirmekle gerekçe göstermek arasındaki gerilim, Lord Macmillan’dan ya-
pılan bir alıntıda etkili şekilde görülmektedir: “Bir gerekçeli kararın asıl amacı, sadece ada-
leti gerçekleştirmek değil aynı zamanda adaletin gerçekleştiğini göstermektedir” [“The Wri-
ting of Judgments” (“Gerekçeli Kararların Yazılması”) (1948) 26 Can. Bar Rev. s. 291]
demiştir. Bu açıdan bakıldığında, karardaki gerekçelerin “göstermek”le bir ilgisi vardır. Bu,
onların bir tür bahane, kapris veya ön yargı için bir sis perdesi oldukları anlamına gelmez.
Ancak bu, işlevlerinin hem mantıklı hem de psikolojik olduğu anlamına gelir.
Bir keresinde birkaç temyiz mahkemesi hâkimine, gerekçeli karar yazmadaki amaçlarını
tanımlamak için hangi fiili kullandıklarını sormuştum. Biri “açıklamak”, diğeri “göstermek”,
bir diğeri ise “ikna etmek” demişti. Bu seçimler tarafsız değildir. Bu ifadeler bize, bu hâkim-
lerin yargısal işlevleri ve okuyucularla olan ilişkileri hakkında nasıl düşündükleri konusunda
önemli bir şey anlatmaktadır.
En tartışmalı seçenek muhtemelen ikna etme seçeneğidir. Bazılarına göre bu ifade, hâkim
olarak terk etmeleri gereken bir rol olan daha önceki avukatlık rollerini çağrıştırmaktadır.
Daha genel olarak ikna etmek, kaygan bir kavramdır ve bu kavramı kurnazca söylemlere ve
reklam ile halkla ilişkilerin sinsi aldatmacalarına bağlayan çağrışımlar nedeniyle Platon
zamanından beri böyle olagelmiştir. Bununla birlikte ikna kavramını gerekçeli argüman
kavramına sabitleyecek olursak, yargısal yazımın niteliğini “açıklamak”tan veya “göster-
mek”ten daha doğru bir şekilde karakterize edecektir. Zannediyorum ki doğru anlaşıldığında
kararların gerekçeleri ikna etme eylemleridir. Gerekçeli kararlar ikna edecekse bunu etkili
muhakemenin gücüyle yapmalıdırlar; hüküm için gerekçeler sunarlar. İkna sanatı olan reto-
rik, gerekçeyi bulanıklaştırdığı için değil onu netleştirdiği için gerekçeli karar yazımında
önemlidir.
Yargısal yazım, tamamlayıcı başka bir anlamıyla da ikna edici olmalıdır. Taraflara, top-
lumun geneline ve hukuk sistemine, yargı sürecinin yalnızca teknik veya usuli olarak değil
esas bakımından da adil olduğu konusunda güvence sağlamalıdır. Açık ve güçlü bir hukuki
argüman bir tür güvence sağlar; argümanın arkasındaki güvenilir bir insan sesi ise başka,
daha öznel bir tür güvence sağlar. Her ikisi de önemlidir. Belirli hukuki argümanlar ikna
etme konusunda zaman zaman işe yaramaz ve başarısız olur ancak argümanın arkasındaki
xi