Page 22 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 22
Giriş 3
da bilimsel araçlara ihtiyacı vardır. Hukuk öğretileri için de durum böyledir. Bu neden-
le, yorumlama ve sistematikleştirme arasındaki karşılıklı etkileşim, hukuk öğretilerine
yönelik tüm ciddi tanımların temelinde var olan bir özelliktir. Sonuç olarak, sistematik-
leştirme, Peczenik’in yorumlama hakkında söylediği her şeyde üstü kapalı olarak ifade
edilmektedir. Bu giriş bölümünün sonunda, bu hususun belirli yönlerini açıklamaya
çalışacağım.
4. “Yorumlama” kavramının birçok anlamı vardır. Aşağıda, bu kavramı kişinin farklı
alternatif anlamlar arasında seçim yapması gereken bir sürece atıfta bulunmak için
kullanıyorum. Birçok faktör böyle bir seçimi belirleyebilir. Bunların tamamı, yasa
koyucu tarafından kullanılan ortam olan günlük dilden türetilmiştir. Dil açıktır, belir-
sizdir, muğlaktır vs... Hukukta ise boşluklar ve iç tutarsızlıklar vardır. Bir örnek
vermek gerekirse, muğlaklık dile zenginlik katar ve kendimizi farklı koşullara uyar-
lamamıza imkân tanır. Öte yandan, muğlaklık yorumlamanın en yaygın hareket nok-
talarından biridir.
Şematik olarak, yorumun hareket noktası aşağıdaki gibi tarif edilebilir. Birinci ola-
rak, bir kanun hükmünün birçok olası yorumu olabilir. Bunlar arasından seçim yapmak,
kanunu yorumlayan kişinin görevidir. İkinci olarak, birden fazla hükümden hangisinin
uyuşmazlık konusu davaya uygulanması gerektiği net olmayabilir. Bu, vasıflandırma
sorunu olarak ifade edilebilir. Hukuk öğretilerinde, çıkış noktası genellikle muğlak bir
hukuk metni olduğundan, birinci örnek daha yaygın olarak görülmektedir. Yargı uygu-
lamasında ise durum tipik olarak ikinci örneğe daha yakındır. Örneğin sorun, bir ceza
davasında eylemi tanımlamanın farklı yolları ve dolayısıyla farklı ceza hükümleri ara-
sında seçim yapmak olabilir. Farklılıklara rağmen, her iki durumda da hukuki düşünce-
nin doğası aynıdır. Bu ikisini birbirinden ayıran yalnızca hareket noktasıdır: bir hukuki
metin veya somut bir dava.
5. Hukuki yorumlama ile ilgili bazı temel sorular, en iyi şekilde hâkimin faaliyetinin
analiziyle gösterilebilir. Kendisine sunulan tüm davalarda karar verme yetkisini kul-
lanmak, hâkimin hukuk düzeni içindeki rolünün bir parçasıdır. Bu yetki, hukukun ti-
pik özelliği olan zorlama ile vazgeçilmez bir bağlantıya sahiptir. Gerçekten de hukuk
genellikle zorlayıcı bir düzen olarak tanımlanmaktadır. Hâkim, karar verme yetkisi-
ne karşı denge oluşturan bir etmen olarak, mahkemeye sunulan tüm davaları karara
bağlama yükümlülüğüne sahiptir. Hâkim, hukukun uygun şekilde içeriğinden haber-
dar olmasa bile bir karar vermek zorundadır. Ayrıca hâkimin hangi çözümün hukuka
uygun olduğunu hemen bilmesi gündelik dilin doğası gereği mümkün değildir. Bu
gibi durumlarda, genel olarak vatandaşlar ve özel olarak davacılar, doğal olarak hu-
kuki güvenlik gereksinimini karşılayan bir çözüm beklerler. Peki, bu durumda huku-
ki güvenlik ne anlama gelir?
Reformcu Olaus Petri, günümüzde dahi İskandinav hukuk anlayışında önemli bir öl-
çüt olan 1540 tarihli yargı kurallarında belirli göstergeler sunmaktadır. Olaus Petri,
keyfiliğe karşı bir mücadele başlatmıştır. Ona göre, keyfi yargı faaliyetleri halka hizmet
etmemekteydi. Eserlerinde “keyfiliğin” anlamının ucu açık bırakılmıştır. Bununla bir-
likte, yargı kurallarının genel bir analizine dayanarak, keyfiliğin yargı faaliyetindeki
tesadüfi unsurlarla aynı şey olduğunu söylemek mümkündür. Modern kullanıma göre
bu, yargı kararının öngörülebilir olması gerektiği anlamına gelir; gerçekten de öngörü-