Page 23 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 23
4 A. Aarnio
lebilirlik, insan eylemlerinin temel koşullarından biridir. Yargı kararları öngörülemez
olursa, vatandaşların gelecekteki eylemleri ile ilgili öngörüde bulunması imkânsız hâle
gelir.
Öte yandan, keyfilikten kaçınmak hukuki güvenliğin tek koşulu değildir. Hukuki gü-
venlik, İskandinav hukuk kültüründe beraberinde belirli zaruri gereksinimleri de getir-
mektedir. Olaus Petri, keyfilikten kaçınmaktan bahsederken, “sıradan insanların iyiliği
ve yararı”ndan söz etmiştir. Otto Brusiin, Fin hukuk felsefesinde sorunun bu tarafını
vurgulamıştır. Temel gereksinimler kısaca aşağıdaki şekilde açıklanabilir.
Hukuki bir uyuşmazlığın tarafı olduğumuzu varsayalım. Öngörülebilirlik dışında,
mahkemeden temel beklentilerimiz nelerdir? Demokratik bir toplumda yaşayan vatan-
daşların çoğunluğu, muhtemelen kararın hem hukuka uygun hem de kabul edilebilir
olacağını beklediklerini söyleyecektir. Hâkim, kararını yürürlükteki hukuka göre verme-
li ve aynı zamanda toplumda genel kabul görmüş değerleri de dikkate almalıdır. Dolayı-
sıyla hukuki güvenlik kavramı, hukuk ve değerler (veya günlük dili kullanmak gerekir-
se, hukuk ve ahlak) olmak üzere iki temel unsuru içerir. Bu özellikle refah devleti ola-
rak adlandırılan devletler için tipik bir özelliktir. Aleksander Peczenik bu noktaya odak-
lanmıştır. Ona göre esas mesele, hukuk ve ahlak arasındaki bağlantıdır. Hukuki güven-
lik kavramı, bu bağlantıyı, toplumdaki bazı basit ve temel görüngüler ile ilişkilendirir.
Dolayısıyla hukuk ve ahlak arasındaki “ittifak”, hukuk kültüründe derin köklere sahip-
tir. Bu nedenle hukuki yorumlamanın arka planının analizi, bir bakıma daima bir kültür
analizidir.
6. Bir hâkim, kararlarını kesin olmayan bilgilere dayandırma ve aynı zamanda azami
hukuki güvenliğe ulaşma görevini nasıl yerine getirebilir? Hâkimin, hukuka ilişkin
farklı alternatif yorumlar arasında seçim yapması gerektiği tespitini zaten yapmıştık.
Ancak hâkimin sadece bir seçim yaparak ardından kararı ilan etmesi yeterli değildir.
Karar için bir gerekçe de belirtilmesi gereklidir. Neden? Otuz-kırk yıl öncesine ka-
dar, tüm Batı Avrupa ülkeleri birçok açıdan ve değişen düzeylerde otoriter bir yapıya
sahiplerdi. Vatandaşlar otoriteye, kiliseye, mahkeme sistemine, idari mekanizmaya
vb. körü körüne bağlıydılar. Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra, otoriteye olan
bu sadakat azalmıştır. Bu gelişimin birçok açık işareti vardır. Amerika Birleşik Dev-
letleri’nde ve OECD ülkelerinde yapılan bazı sosyolojik araştırmalarda, diğer husus-
ların yanı sıra, vatandaşlar arasında idari makamlara güven duyanların azınlıkta ol-
duğu belirtilmektedir. Mahkemeler toplumdaki diğer kurumlara kıyasla daha fazla
güven duyulan kurumlar olmaya devam etseler de aynı durum, mahkemeler için de
geçerlidir. Gunnar Bergholtz’un belirttiği gibi kararların gerekçelendirilmesi gerek-
siniminin kökleri, toplumun gelişmesinde yatmaktadır. Otorite artık tek başına yeter-
li değildir. Mahkemeler de dâhil olmak üzere her kurum, vatandaşların güvenini sü-
rekli olarak tazelemek zorundadır ve bu amaç ancak kararların gerekçelendirilmesiy-
le başarılabilir. Kararlar için gerekçe sunulmalı ve vatandaşlar yalnızca karara değil,
gerekçelere de güvenmelidir. Bu nedenle, bugün tüm dünyada hukuk kuramının hu-
kuki yorumlama ve argümantasyona ilgi duyması şaşırtıcı değildir. Arka planda ya-
tan bu etkenler, Aleksander Peczenik’in düşünce çizgisinin temel bileşenlerine de
açıklama getirmektedir. Peczenik’in analizinin hedefi, daima gerekçelendirme süreci
olmuştur.