Page 168 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 168
4.2 Tutarlılık, Gerçeklik ve Doğruluk 149
3. Bu denli farklı oluşları ifadeler ve olgusal gerçekler olarak karşılaştırmanın imkânsız olduğu
iddiasını da ele almak gereklidir. Wittgenstein (1922, No. 2.1. ve devamı ile 4.01. ve deva-
mı), muhtemelen, aynı yapıya sahip olmaları durumunda, ifadelerin olgusal gerçeklere karşı-
lık geldiğini varsaymıştır. Bununla birlikte, bu tez son derece metafiziksel ve eleştiriye açık-
tır (karşılaştırma için: ör. Bunge 1974, 93). İtirazlardan biri, dilin belirsizliğini ve sürekli
değişmesini temel almaktadır: Olgusal gerçeklerin kendisi belirsiz midir? Dil değiştiğinde
değişirler mi? (Apel 1976, 124-5).
Bununla birlikte, mevcut bağlamda, bu tür sorunlardan kaçınılabilir ve sadece aşağıdakiler
belirtilebilir. Bir ifade doğru kabul edildiğinde, dünyada nelerin var olduğu sorusundan
tamamen bağımsız olarak, dış dünyaya başvurulmuş olur.
“[H]erhangi bir doğruluk iddiasında veya bilgi iddiasında bulunurken, iddianın nihai olarak
ilgili olduğu belirli nesnelerin var olduğunu kabul etmeye kararlı oluruz”; Black 1977, 57.
Dünyada, belirli bir ifadeyi doğru veya yanlış hâle getiren bir şey vardır. Bu “şey”, ifadenin
doğruluk koşulları ile aynıdır. Kişi karşılık gelen ifadeyi formüle etmeden bu doğruluk koşulla-
rını kavrayamasa da, bu doğruluk koşulları, ifade dile getirilmeden önce var olabilirler (karşılaş-
tırma için: Patzig 1980, 38). Bunlar yalnızca bizim ifadelerimizde değil, dünyada “dışarıda bir
yerlerde” var olurlar. Bunları doğruluk etmenleri olarak adlandırmak istiyorum (karşılaştırma
için: Mulligan, Simons ve Smith 1987, 210 ve devamı).
Buradan hareketle, karşılıklılık doğruluk kuramı ve bunun tutarlılık ile ilişkisi için aşa-
ğıdaki kavrayışı geliştirmek istiyorum:
a. Dünyadaki bir şey, bir doğruluk etmeni, p ifadesini doğru hâle getiriyorsa, o zaman p
doğrudur. B
b. p doğruysa, o zaman onu doğru kılan bir “doğruluk etmeni” vardır (karşılaştırma
için: Mulligan, Simons ve Smith 1987, 246).
c. Doğruluk etmenini tanımlamak imkânsızdır; bu imkânsızlığı vurgulamak için doğru-
luk etmeni, kendi içinde de bir doğruluk etmeni olarak adlandırılabilir.
d. Buradan hareketle, p ifadesi, başka bir şeyi, mesela bilinebilecek bir olgusal gerçeği
(ör. Brütüs’ün Sezar’ı öldürdüğünü) açıklar.
e. p ifadesi, bilinebilecek olgusal gerçeği doğru ya da doğru olmayan bir şekilde açık-
layabilir.
f. Ancak ve ancak açıklama gerçekse, p doğrudur.
g. “Doğru” sözcüğünün olağan kullanımını anlaşılır kılmak istiyorsak, doğruluk
etmeni ile bilinebilir olgusal gerçek arasında bir karşılıklılık olduğunu varsayma-
mız gerekir.
h. Düşünme dediğimiz şey, tutarlılık idealinin bir yakın bir tahminidir.
i. Düşünme ve dolayısıyla tutarlılık, bilinebilir olgusal gerçekler temsil etme görevine
uyarlanmıştır.
Kişinin düşüncelerini tutarlı bir bütün oluşturacak şekilde düzenleyebilmesi gerçeği,
kişinin mantıksal ve nedensel bağlantılara dair bilgiye sahip olduğu anlamına gelir.
Belki de Hegel’le birlikte, bağlantılara dair eksiksiz bir bilginin, gerçekte var olanın bir
yakın bir tahmini olduğu varsayılabilir.