Page 238 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 238
5.5 Hukukun Varlığı Sorunu. Hukuki Realizm 219
pratik anlama, hem de iyi kılan olgusal gerçeklerle ilgili kuramsal anlama sahip olduğu-
nu iddia etmiştik. Bu iki anlam bileşeninin neden birbiriyle çelişmek zorunda olduğunu
anlamak güçtür.
Ortada herhangi bir çelişki varsa, normal bir yaşam için vazgeçilmez olan, dünyanın sağduyulu
resminin özünde olan diğer birçok çelişkiden daha kötü değildir. Hepimiz, örneğin bilgimizin
doğru olduğunu var sayarız. Aksi takdirde bu, bilgi olmazdı. Ancak aynı zamanda yanılabilece-
ğimizin de farkındayızdır; bildiğimizi sandığımız şeyler yanlış olabilir. Felsefeciler nesiller bo-
yunca bu bariz çelişkiye çözüm getirmeye çalışmış, ancak çok azı hiçbir bilgimizin olmadığını
iddia etmiştir. Ayrıca hepimiz, irademizin özgür olduğunu varsayarız. X’i isterim ama X olma-
yanı da tercih edebilirdim. Ancak aynı zamanda, irademiz üzerindeki nedensel etkinin de far-
kında oluruz. Bu çelişkiden kaçınmak hiç de kolay değildir. Yine de insanların çok azı kendini
tamamen özgür iradeden yoksun ya da tamamen özgür varlıklar olarak düşünür.
Hukuki Realizm, günlük yaşamda kullanılan birçok kavrama karşı şüpheci bir tu-
tum sergilemektedir. Bu şüphecilik biçiminin nihai temeli, zaman ve mekânda var
olan olgusal gerçeklerden oluşan bir başka kavram olan realite kavramıdır. Hukuki
Realistler, hukukun temel kavramlarına yönelik eleştirilerini bu kavramdan türetirler.
Peki realite kavramını hukuki kavramlardan daha iyi yapan şey nedir? Her biri farklı
bir ontolojik veya metafizik sisteme karşılık gelen birçok realite görüşü vardır. Her-
hangi bir metafiziğin geçerliliği görecelidir. Bir metafizikçi, “gerçek” (“reel”) kavra-
mını tanımlayan (karşılaştırma için: Quine 1969, 53 ve devamı) ve nelerin bireysel
nesneler, bunların parçaları, türleri vb. olarak kabul edileceğini belirten bir arka plan
kuramını varsayar (karşılaştırma için: Goodman 1978, 7 ve devamı). Pek çok metafi-
zik sistem olabilir, “tüm bu tür sistemler tamamen kapsamlı ve karşılıklı olarak
uyumsuzdur, ancak hepsi de kişinin realitesinin eşit derecede geçerli tanımlarıdır”
(Castaneda 1980, 19).
Yürürlükteki hukukun nasıl tanımlanacağı konusunda bilgiye ulaşmak için Hukuki
Realizm incelenirse sonuç vahim olur. Ya öngörücü bir tanım kabul edilir ya da hiçbir
tanımın mümkün olmadığı sonucuna varılır. Görünüşte son derece kesin olan öngörücü
tanım, hukukun yüksek derecede değişmezliğini yaratmayı vaat etmektedir. Ancak bu
vaat, bir yanılsamadır. Kuramsal düzeyde kişi, “birey ötesi ortak ideoloji” gibi muğlak
terimler kullanmak durumunda kalır. Pratik düzeyde kişi, mahkemelerin söylemesi
muhtemel her şeyi yürürlükteki hukuk olarak kabul etmek durumundadır. Hâkimlerin,
özellikle hukuku felsefi açıdan şüpheli bir şey olarak ele alıyorlarsa, hukukun kaynakla-
rına ilişkin geleneksel doktrinin mümkün kıldığından daha düşük bir değişmezlik dere-
cesi ortaya çıkardığı durumlar kolaylıkla meydana gelebilir. İkinci seçenek olan yürür-
lükteki hukuku hiç tanımlamamak ise, kuşkusuz hukukun değişmezliğini yaratmak
açısından değersiz olacaktır. Bunun yerine, hukukçuların olağan inançları ile hukuk
felsefesi arasında bir boşluk yaratacaktır. Bir hukukçu, “yürürlükteki hukuk” ve “hak-
lar” gibi kavramları kullanmaya teşvik edilse bile bunları rasyonel bir incelemeye tabi
tutmak için hiçbir yönteme sahip olmayacaktır. Bir yasa koyucu, yetkisini her türlü
siyasi hedefe ulaşmak için sadece bir araç olarak görmeye teşvik edilecektir. Kuşkusuz
tüm bunlar, pratik konular hakkında tutarlı ve rasyonel düşünme ön doğrusu ile uyum-
suzdur. Böyle bir durumun hukukun değişmezliğini teşvik edip etmeyeceği de kesin
değildir. Belki de şans eseri, İsveçli kanun koyucular genellikle kanunu çok hızlı bir
şekilde değiştirmektedirler ve bunu özellikle Realizmin en çok etkili olduğu dönemlerde
sıklıkla yapmışlardır.