Page 233 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 233

214                                               5. Yürürlükteki Hukuk Nedir?

                            Olivecrona’ya göre “haklar” ve “yükümlülükler” sadece atfa yer vermeyen, herhangi
                         bir gerçeği tarif etmeyen sözcüklerdir. Ancak Olivecrona, “yürürlükteki hukuk”, “hak-
                         lar”, “yükümlülükler” vb. kavramların genel ticarette, adaletin ve mevzuatın yönetimin-
                         de kullanılmasına izin vermiş ve kavramların toplumsal açıdan faydalı işlevlere sahip
                         olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla haklara olan inanç, yönlendirici bir işleve sahiptir,
                         insan davranışını etkiler. Ayrıca bilgilendirici bir işleve de sahiptir. Bununla birlikte, “A
                         bu evin sahibidir” gibi ifadelerin sağladığı bilgiler belirsizdir.
                            “A’nın bu evin sahibi olduğu ifadesi bana A ile ev arasındaki gerçek ilişki hakkında
                         hiçbir şey söylemez. A’nın evde oturduğunu, evle ilgilendiğini veya buradan gelir elde
                         ettiğini söylemez... Ev sahibi gerçekten de evin varlığından habersiz olabilir. Yine de
                         görünüşte, ifade yoluyla bazı bilgiler edinirim. Olayların olağan akışında, bir evin mül-
                         kiyetinin  gerçek  bir  şekilde  atfedildiği  bir  kişinin,  bu  ev  üzerinde  bir  miktar  kontrol
                         sahibi olduğunu biliyorum. Dolayısıyla aksi yönde bir şey bilmediğim sürece, durumun
                         burada da böyle olduğunu varsayıyorum. A’nın ne tür bir kontrolü bulunduğunu çıka-
                         ramıyorum; yalnızca belirsiz bir kontrol fikri, A’nın evin sahibi olduğu ifadesiyle ilişki-
                         lendirilmiştir.  İfade,  evle  ilgili  bir  hukuki  işlem  yapılması  düşünüldüğünde,  kiminle
                         temasa geçilmesi gerektiğini gösterdiği için (de) faydalı olacaktır. İfadenin tek başına
                         bir anlaşma yapmak için ön koşul olarak yeterli olup olmayacağı ise başka bir sorudur;
                         birçok durumda daha fazlasına ihtiyaç duyulacaktır” (Olivecrona 1971, 194-5).
                            Mevzuatta, haklara olan inanç, son olarak, bir bağlantı kurucu işleve sahiptir. “Kanuna
                         göre  bir  hak,  çoğu  zaman  farklı  yollarla  elde  edilebildiğinden  ve  bir  kişinin  bir  hakka
                         sahip  olduğu  duruma  atıfta  bulunabilen  çok  sayıda  kural  olduğundan,  varsayılan  hak,
                         hakkın kazanılmasına  ilişkin kurallar  ile hakkın varlığına  atıfta bulunan  kurallar olmak
                         üzere iki kural grubu arasında bir bağlantı  hâline gelir. Bu işlev son derece önemlidir.
                         “Öneminin abartılması mümkün değildir; ‘hakların’ bağlantı kurucu işlevi olmaksızın bir
                         hukuk sisteminin nasıl inşa edilebileceğini anlamak zordur” (Olivecrona 1971, 199).
                            Bu kuram, hukukçuların olağan inançları ile hukuk felsefesi arasında bağlantılandırı-
                         lamaz  bir  boşluk  yaratmıştır.  Böylece,  bir  hukukçu,  toplumsal  açıdan  faydalı  olduğu
                         düşünülerek, “yürürlükteki hukuk” ve “haklar” gibi kavramları kullanmaya teşvik edil-
                         miştir. Diğer taraftan, bir hukuk felsefecisi, bunların kullanımının sakıncalı olduğunu
                         savunmuştur. Bu  boşluk kolaylıkla  mesleki  bir  hayal  kırıklığına neden  olarak, hukuk
                         öğretilerinde geri kalınmasına neden olabilir. “Haklı bir adam hem adam olup hem de
                         kendini bir düzenbaz veya şarlatan gibi hissedemez” (Llewellyn 1960, 4).
                            Çelişkili biçimde Olivecrona, bu kavramların hukuk sistemi çerçevesinde kullanımı-
                         na yönelik ustaca bir analiz yapmıştır. Diğer şeylerin yanı sıra, bir hakkın bilgilendirici
                         işlevine ilişkin olarak yaptığı analiz (yukarıya bakınız), gelecek nesil felsefecilere, Hu-
                         kuki Realizmi terk etmeleri için ilham veren bazı anlayışlara yakınlaşmaktadır. Örneğin
                         Ingemar Hedenius, mülkiyet ve realite arasındaki aşağıdaki bağlantıya dikkat çekerek,
                         hak  kavramını  savunmuştur:  Eğer  A,  mülk  üzerinde  fiili  tasarrufa  sahipse,  o  zaman
                         mülkün sahibi olduğuna dair ilk bakışa dayalı bir varsayım vardır; bunun aksini söyle-
                         yen kişinin ispat yükü bulunmaktadır (karşılaştırma için: Hedenius 1975, 37 ve deva-
                         mı). Bu, Olivecrona’nın yaklaşımıyla karşılaştırılabilir: Eğer A mülk sahibi olarak tanı-
                         nırsa, o zaman A’nın fiili tasarrufa sahip olduğu varsayımı vardır; karşıt görüşü gerek-
                         çelendirmek isteyen kişinin, ek veriler kullanması gereklidir.
   228   229   230   231   232   233   234   235   236   237   238