Page 232 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 232
5.5 Hukukun Varlığı Sorunu. Hukuki Realizm 213
Zaman ve mekân objektiftir. Zamana ve mekâna yerleştirilemeyen bir şey mevcut
değildir. Bazı kavramların bu şekilde yerleştirilememesinin nedeni, kendi içinde çelişki-
li olmalarıdır. Hägerström’a göre, “iyi”, “güzel” vb. değer kavramları, eğer objektif bir
şekilde yorumlanırlarsa kendi içinde çelişkilidirler. Nesneler hakkında bir şey söylüyor
gibi görünürler (örneğin “bu resim güzel”), ama aslında yaptıkları bu değildir, sadece
duyguları ifade ederler (“Bu resme olan hayranlığımı ifade ediyorum” gibi). Ayrıca
değer ifadeleri, zaman ve mekânın dışında bir şeyi “tanımladıkları” için doğruluk değer-
lerinden yoksundurlar. Bir nesnede “var olan” değer, örneğin onda “var olan” iyilik,
hiçbir şekilde kesin anlamda mevcut değildir. Varsayalım ki A kişisi, fakir bir adam
olan B kişisine ekmek vermiştir ve bu, iyi bir eylemdir. İyiliğin nerede var olduğunu
(A’nın elinde, ekmekte, B’nin ağzında vs.) sorgulamaya çalışmak anlamsızdır. Değerler
de zaman ve mekân dışında belirli bir dünyada var olamaz, çünkü böyle bir dünya var
olamaz. “Zaman ve mekânın dışındaki dünya” ifadesi kendi içinde çelişkilidir.
Bu, Hägerström’un hukukçuların yürürlükteki hukuka, haklara vb. olan inancına yö-
nelik eleştirisinin temelini oluşturmuştur. Diğer şeylerin yanı sıra, pozitif hukukun dev-
letin iradesini ifade ettiği şeklindeki popüler görüşü çürütmüştür. Hägerström’a göre
devlet, yalnızca bir hayal gücünün ürünüdür, bir iradeye sahip değildir (karşılaştırma
için: Hägerström 1953, 17 ve devamı).
Hägerström’un fikirleri, Vilhelm Lundstedt ve Karl Olivecrona tarafından kabul
edilmeleri sayesinde, hukukçular arasında etkili olmuştur.
5.5.2 Karl Olivecrona’nın Bağımsız Mecburiyetler ve İşlevleri Üzerine
Düşünceleri
Karl Olivecrona’ya göre hem Doğal Hukuk hem de Hukuki Pozitivizm, hukukun irade-
nin bir ifadesi olduğunu varsaydıkları için istenççi kuramlardır (karşılaştırma için: Oli-
vecrona 1971, 79 ve devamı). Ancak hukukun, kimin iradesini ifade etmesi gerektiği
belirlenemez. Bir emir, onu veren kişinin iradesini ifade eder. Belirli bir bireyin, bir
başka bireye bir şey yapmasını söylediğini ön varsayar. Öte yandan bir hukuki norm,
örneğin meclis gibi bir kurum adına ve örneğin vergi mükellefleri gibi açık bir kişi
sınıfına yönelik olarak çıkarılabilir. “[H]ukuku herhangi bir kişinin veya kişilerin irade-
sinin içeriği olarak tanımlamak imkânsızdır. Şu anda iktidarda olanların (krallar, baş-
kanlar, hükûmet veya meclis üyeleri gibi) kanunlarda söylenenlerle ilgili irade göster-
mekten başka yapacakları birçok şey vardır. Hukukun genellikle oldukça küçük bir
parçasını teşkil eden belirli ve sınırlı bir bölümünden daha fazlası ile ilgili bilgileri dahi
yoktur” (Olivecrona 1939, 24).
Ancak bir hukuki normun dile getirilmesi veya onaylanması, bazı insanların aklına,
bir kişiye ait olan ve bu norma karşılık gelen bir emri getirir. Böylece bir hukuki norm,
bağımsız bir mecburiyet (bağımsız bir emir) olarak adlandırılan durumu ifade eder.
Bunun anlamı, kişinin bunu bir emirmiş gibi anlamasıdır (Olivecrona 1939, 42 ve de-
vamı ve 1971, 128 ve devamı).
Olivecrona’nın görüşüne göre, hukukun bağlayıcı bir gücü yoktur. Sadece bir bağ-
lanma hissine neden olur. “Bağlayıcı güç” inancı, yalnızca hukuka saygının bir ifadesi-
dir. Ancak hukuka saygının önemli toplumsal işlevleri vardır.