Page 172 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 172

HUKUKİ ARGÜMANTASYON TEORİSİ

                        nusuna açıklık getirilmeye çalışılmamıştır. Bu çalışmanın amaçları bakı-
                        mından da böyle bir araştırma gerekli değildir. Analitik felsefenin mev-
                        cut sonuçları, anlama sorunlarının analitik felsefenin araçlarıyla çözüle-
                                                453
                        bileceğini göstermektedir.  Bu araçlarla ussal ortaklığın ilk aşamadaki
                        talepleri yerine getirilebilir. Buna ek olarak, yapısal felsefe de aynı şeyi
                        veya daha fazlasını yapabilecek bir dizi enstrüman sunarsa, bu elbette
                        iyidir.

                            Anlama sorunlarını açıklığa kavuşturmak için yürütülen tartışmalar
                        kendine has bir söylem türü olarak anlaşılabilir. Bu söylem türü burada
                        “analitik dile özgü” söylem olarak adlandırılabilir. Söz konusu olanlar
                        mesela; çok anlamlılıklar, muğlaklıklar, anlamın duygusal bileşenleri ve
                        anlamsızlıklardır. Bu söylem türünün hedefi, açık ve anlamlı bir konuş-
                        mayı sağlamaktır. Bunu güvence altına almak için her konuşmacının her-
                        hangi bir zamanda böyle bir söyleme geçebilmesinin mümkün olması ge-
                        rekir. Bu sayede bir başka söylem kuralı daha bulunmuş olur:



                            şeye yönlendiremeyeceğine dair  birtakım kanıtlar mevcuttur.  Öte yandan,
                            “amaçlı eylem”, “bilinçsizce (nesnel olarak amaca uygun) bir şeyi sonuçlandır-
                            mak” olarak (arıların bal araması gibi) anlaşılırsa, bu durum dil öğrenimi için
                            uygun olmayacaktır. Bu itiraz, Schwemmer gibi ortak amaçlara değil de sadece
                            amaçlara odaklanıldığında daha da güçlü hale gelmektedir.
                                 Schwemmer’in, bir dile giriş durumundaki “işaretler” aracılığıyla “sabit-
                            lenmesi” mümkün olan, “dil öncesi gereksinimlerle belirlenmiş bir dünya dü-
                            zeni” olduğu görüşüne karşı da çok benzer  bir itirazda bulunulabilir  (O.
                            Schwemmer, Appell und Argumentation. Aufgaben  und  Grenzen  einer  prak-
                            tischen Philosophie, S.  171). Karıncalar için de “gereksinimlerle belirlenmiş
                            bir dünya düzenine” sahip oldukları söylenebilir. Bununla birlikte bu düzen, an-
                            cak konuşma başlatma durumundaki katılımcılar bunu en azından ilkel olarak,
                            yani dilsel olarak anlamlı bir şekilde kavramışlarsa, “anlamanın doğal temeli”
                            olarak hizmet edebilir. Bu nedenle Erlangen yaklaşımı, – dilin tamamen yapısalcı
                            bir şekilde inşa edilebilir olduğu tezi söz konusu olduğunda – oldukça sorunlu
                            görünmektedir. Bu yüzden, Schwemmer’in haklı olarak işaret ettiği gibi, güve-
                            nilirliğini eylemsel bağlamından elde edilen konuşma dilinin, kavrayışı güvence
                            altına almanın esası olarak kalması gerektiğini destekleyen bazı kanıtlar vardır.
                        453   İncelenmiş olan literatürden sadece şu kanıtlar sunulabilir: J. L. Austin, “Philo-
                            sophical Papers”, 2. Aufl. Londra / Oxford / New York 1970 (sıradan dil felsefesi
                            üzerine) ve R. Carnap, “Meaning and Necessity”, 2. Aufl. Chicago / Londra 1956
                            (ideal dilin felsefesi üzerine).


                        170
   167   168   169   170   171   172   173   174   175   176   177