Page 140 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 140
3.3 Hukuki Rasyonellik ve Hukuk Paradigması 121
“Kesin” öncüller sorunu, oldukça zor bir sorun olarak kabul edilmektedir. Temelciler,
bilgi için nihai ve kesin bir temelin var olduğuna inanırlar (karşılaştırma için: ör. Chisholm
1957 ve 1966). Bazı doğrular sadece makul olmakla kalmazlar, ayrıca apaçık ortadadırlar.
Ancak temelciliğe yönelik başlıca eleştiri, “temelciliğin gerektirdiği temel düşüncelerin
diğer birçok düşünceden daha ayrıcalıklı ve daha iyi gerekçelendirmeye sahip olmadığıdır”
(Kekes 1979, 407). Buradan hareketle, tutarlılıkçılar, hiçbir düşüncenin kesin olmadığı ve
bu nedenle bilginin, parçaları birbirini destekleyen bir bütün oluşturduğu sonucuna varırlar.
Tutarlılıkcılığın çeşitli versiyonları, diğerlerinin yanı sıra, Quine (1953 ve 1960), Sellars (1963),
Lehrer (1974), Rescher (1973 ve 1977) ve Winch (1958) tarafından savunulmaktadır. Temelci-
lik ve tutarlılıkcılık arasında ara konumlar da vardır. Karşılaştırma için: Kekes 1979, 405 ve de-
vamı.
Ancak buna, “... yanlış düşünceler de tutarlı olabilir. Tutarlılıkçı, eşit derecede tutarlı
sistemler arasında seçim yapmak için rasyonel bir yönteme sahip değildir.” şeklinde
itiraz edilmektedir (temelcilerin görüşlerini bildiren Kekes 1979, 406).
Ludwig Wittgenstein tarafından temelcilik ve tutarlılığın bir sentezi önerilmiştir.
Öncelikle şüphe ve kesinliğe ilişkin görüşleri, bazı temelci yaklaşımları ortaya koy-
maktadır. Her şeyden şüphe edilemez (karşılaştırma için: Wittgenstein 1979 No. 115 ile
1 ve devamı), çünkü şüphe, şüphe edilemeyen temellere ihtiyaç duyar (karşılaştırma
için: Wittgenstein 1979 No. 122 ile 217; Aarnio 1977, 100 ve devamı). “Herhangi bir
olgusal gerçekten emin değilseniz kelimelerinizin anlamından da emin olamazsınız”
(karşılaştırma için: Wittgenstein 1979 No. 114; karşılaştırma için: No. 231 ve 1953 No.
481). Sonuç olarak: “Şüphe duyma oyununun kendisi, kesinliği ön varsayar” (Wittgens-
tein 1979 No. 115. Karşılaştırma için: No. 124 ve 253). Bilgi sistemimizde, “bazı şeyler
sarsılmaz bir şekilde sağlam durmaktadır, bazı şeyler ise nispeten değişmeye yatkındır”
(Wittgenstein 1979 No. 144. Karşılaştırma için: No. 136). Bu “sağlam” şeyler, lehlerine
gösterilebilecek tüm gerekçelerden daha kesindirler (Wittgenstein 1979 No. 307) ve
bunların aleyhine kabul edilebilecek hiçbir kanıt yoktur. Bunlardan şüphe duymanın
makul olup olmadığı sorulabilir (Wittgenstein 1969 No. 2. Karşılaştırma için: No. 154).
Şunları eklemek istiyorum. “Kesin” ifadeler, belki de doğuştan gelen mekanizmaların
etkisi altında, tüm normal insanlar tarafından veya en azından söz konusu kültüre ait tüm
normal insanlar tarafından doğru kabul edilirler. (Normallik gereklilikleri, gerekirse psiki-
yatri ve tıbba başvurarak detaylı şekilde açıklanabilir.) Öğrenmenin (Popper 1972, 71;
Lorenz 1973 Bölüm IV), soyut düşüncenin, kültürün (karşılaştırma için: Lorenz 1973
Bölüm V ve VII) ve dilin arkasında, doğuştan gelen bir mekanizma var gibi görünmekte-
dir.
Karşılaştırma için: Chomsky 1970 ve 1967, 87 ve devamı. Wittgenstein dahi doğuştan gelen
bilgi olasılığını dışlamak niyetinde olmamıştır; karşılaştırma için: Kenny 1975, 184. Elbette bu
tür görüşler tartışmaya açıktır. “‘Doğuştan gelmesi gerekenler…öğrenme stratejileridir”, dilbil-
gisi değildir; Putnam 1967, 100. Karşılaştırma için: Goodman 1967, 107 ve Katz 1966, 269.
Bu bağlamda, Kantçı gelenekten de söz edilebilir. Kant’a göre, uzay ve zamanın var oldu-
ğu gözleme dayalı olarak gösterilemez, çünkü böyle bir gözleme dayalı gösterim, zaten
uzay ve zamanı ön varsayar (Kant 1983, A 22 ve devamı, B 37 ve devamı, A 30 ve deva-
mı, B 46 ve devamı; karşılaştırma için: Kemp 1968, 16 ve devamı). Matematik kuramları
değişse de (karşılaştırma için: ör. Popper 1972, 135), bunların tamamının, deneyim nesne-
lerinin bir tür uzay ve zamanda yer aldığını varsayması gereklidir (karşılaştırma için: