Page 30 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 30
Giriş 11
hukuka uygun olduğunu düşündüğümüz her şeyin yanı sıra, kavramlarımıza dayandı-
rılmıştır. Sadece hukuk ve ahlak değil, “neden” kavramı da kültürel bir görüngüdür.
Hukuki yorumlamada belirli ahlaki ve rasyonel gereksinimlerin yerine getirildiğini
varsayar.
Öte yandan Peczenik, insanların makul olduğunu veya belirli bir gelişim süreci so-
nucunda makul hâle geleceğini iddia etme niyetinde değildir. İnsanlar makul olmaya
çalışırlar ve yine de hata yaparlar. Rasyonellik, az ya da çok gerçeğe dönüştürülebilecek
bir idealdir. Buna rağmen, insan kültürü neyin adil olup olmadığını bilmek ve eylemle-
rin en uygun çerçevesini belirlemek için diğer şeylerin yanı sıra böyle bir ölçüte ihtiyaç
duyar. Kuşkusuz, toplumun gelişmesiyle birlikte rasyonellik gereksinimi de değişmek-
tedir. Roma geleneğini miras almış olsak da bugünkü düşünce tarzımız, 2000 yıl önceki
Roma İmparatorluğu sakinlerinin düşünce tarzından farklıdır. Özellikle, aklın “insan”
tanımının ayrılmaz (zorunlu) bir unsuru olduğunu veya doğamız gereği rasyonel oldu-
ğumuzu söyleyemeyiz. Bununla birlikte, dilimiz ve kavramlarımız hâkimlerden rasyo-
nel davranmalarını bekleyecek şekilde kurgulanmıştır. Bu anlamda, rasyonellik kavramı
kültürümüzün zorunlu bir unsurudur.
13. Hukuki yorumlamadaki farklılıkların tek kaynağı farklı değerlendirmeler değildir.
Hukuk kaynaklarıyla ilgili bilgi yetersizliğini ve dilin kullanımını göz ardı etsek bile,
yorumlamadaki farklılıklara dayanak oluşturan bir temel mevcudiyetini sürdürmek-
tedir. Farklı yorumlar, farklı kuramsal kavramlara dayandırılabilir. Burada, hukuk
öğretilerinin ikinci işleviyle, hukuki normların sistemleştirilmesiyle karşılaşıyoruz.
Kavramlar, insan düşüncesinin tüm aşamalarında kullanılmaktadır. Bilimsel faaliye-
tin en önemli amaçlarından biri, kavramlar oluşturmaktır. Aynı şey hukuk öğretileri için
de geçerlidir. Kuramsal kavramlar ve kuramlar, bilimsel sonuçları sunmak için kullanı-
lan araçlardır. Bunlar ayrıca deneyim nesneleri hakkında düşünmek için kullanılan
araçlardır. Örneğin diyelim ki, önümüzde “sandalye” dediğimiz bir nesne var. “Sandal-
ye” kavramı olmadan hiçbir şey sandalye olamaz. Bu kavramın yardımıyla belirli bir
dizi olgusal gerçekliği analiz ediyor ve sistematikleştiriyoruz. Bize göre, dünyanın şu
anki gibi olmasının nedeni, bu gibi analitik araçlar kullanmamızdır. Elektrik araştırma-
larındaki “direnç” kavramı bir diğer güzel örnektir. Kavram olmadan böyle bir görün-
güyü tanımlamamız mümkün değildir. Yapabileceğimiz tek şey, araçlarımızın bize
verdiği belirli ölçümlerin sonuçlarını not etmektir. Bunlar, daha sonra “direnç” kavramı
yardımıyla yorumlanırlar. Dolayısıyla kavram, gerçeği bulmak ve anlamlandırmak için
kullanılan bilimsel bir araçtır.
Hukuk alanında, kavramlar ve kavramların yapıları, benzer bir konuma sahiptir. Me-
deni hukukta, bir anlaşmanın geçersizliğinden bahsederiz. 1950’lerde, Finlandiya anali-
tik ekolü, bu kavramı çok ayrıntılı bir şekilde geliştirmiştir. Geçersizliğin (a) hangi
insan grubunun söz konusu olduğuna bağlı olarak [herkese karşı (contra omnes) veya
taraflar arası (inter partes)] mutlak veya nispi olabileceği, (b) kesin olabileceği veya
örneğin anlaşmanın kabulü yoluyla geçerli hâle getirilebilirliği (c) kendiliğinden kabul
edileceği veya sadece bir şikâyet, bir iddia vb. temelinde beyan edilebileceği yönünde
bir görüş oluşturulmuştur. Vurgu yapılan husus, genel olarak bir anlaşmanın geçerli
olup olmadığının sorulamayacağı, bunun yerine bir anlaşmanın hangi durumda geçersiz
olarak nitelendirilebileceğinin sorulmasının gerektiğidir. Bu şekilde, giderek daha fazla