Page 70 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 70
2.3 Pratik İfadelerin Pratik ve Kuramsal Anlamı Hakkında İlave Bilgi. İlk Bakışta Ahlaki İfadeler 51
Üçüncü adım, şu hipotezden oluşur: Ahlaki iyiye ilişkin ölçütlerin ve kuramların
rasyonel seçimi, genellikle tartma ve dengelemeye dayanır.
Ölçütlerle ilgili olarak, bu tez hem akla yatkındır hem de oldukça sıradandır. Örne-
ğin bir doktor somut durumda doğruyu söylemenin (bir ahlaki ölçüt) zarardan kaçınıl-
masından (bir diğer ölçüt) daha fazla ya da daha az ağırlığa sahip olduğuna karar ver-
mek üzere bir tartma eylemi gerçekleştirir.
Genel kuramlarla ilgili olarak, tartma hipotezi daha tartışmalıdır, ancak kanaatime
göre doğrudur. Varsayalım ki, örneğin bir faydacı, tercihlerin belirli bir analizine uygun
olan bir eylemin genel olarak hem iyi hem de zorunlu olduğunu iddia ediyor. Ardından
ahlaki iyiliği ve zorunluluğu mutluluğa, yerleşik uygulamalara, doğal haklara vb. da-
yandıran diğer normatif kuramları dikkate almamaya karar veriyor. Elbette bu tercihini
gerekçelendirmek için çok farklı argümanlar kullanabilir. Örneğin kendi kuramını man-
tıksal olarak uyumlu, yerleşik ahlaki yargı pratiğini doğru şekilde tanımlayan veya yan-
sıtan vb. tek kuram olarak görebilir. Bununla birlikte, bu tür iddialar oldukça tahammül-
süz bir karaktere sahiptir. Ahlaki iyiye ilişkin diğerleriyle rekabet eden bir kuram ger-
çekte tutarsızsa seçilmiş kuramla uyumlu ve yine rekabet hâlinde olan gelişmiş bir ku-
rama da sıklıkla dönüştürülebilir. Günün sonunda, belirli bir ahlaki kuramın savunucu-
su, sıklıkla kuramının rakiplerinden daha önemli ahlaki anlayış içerdiğini belirtir. Bu
önem yargısı, bir tartma ve dengeleme eylemi anlamına gelmektedir.
Dördüncü adım, başka bir hipotezden oluşur. Genel geçer olduklarını varsayan ge-
nel ahlaki iyilik kuramlarından hiçbirinin şimdiye kadar bu varsayımlarını savunmakta
başarılı olamadığı gözlemsel gerçeğiyle birlikte dikkate alındığında, ahlaki bağlamlarda
tartmanın rolü, ahlaki iyiliğe ilişkin tüm ölçütlerin ilk bakışa dayalı bir karaktere sahip
olduğunun iddia edilmesini makul kılar. (“İlk bakışa dayalı” kavramı ile ilgili olarak
karşılaştırma için: Ross, W.D., 27-28). Bu kapsamda denebilir ki bunlar geçicidirler
çünkü diğerleriyle bağdaşmayan bir sonucu haklı çıkaran başka düşünceler daha ağır
basabilir.
Bunlara itiraz edilebilir ve birçok yerleşik ahlak sisteminin ve birçok felsefi ahlaki
iyilik kuramının, bu tür sistemlerde veya kuramlarda öne sürülen iddialara göre yalnızca
ilk bakışa dayalı değil, kesin bir karaktere sahip olan normları içerdiği belirtilebilir.
Örneğin Katolik ahlakını ele alalım. Masum bir kişinin kasten öldürülmesini yasaklayan
normun kesin olan (sadece ilk bakışa dayalı olmayan) bir kural olduğunu iddia eder.
Örneğin faydacılar genellikle kişinin eylemlerini kesinlikle diğer insanların tercihlerine
uyarlaması gerektiğini iddia ederler. Kişinin yerleşik toplumsal uygulamaların doğasın-
da bulunan, bazı hedeflere ve mükemmellik standartlarına uygun, insan yeteneklerinin
ortaya çıkarılmasını teşvik eden vb. eylemleri kesinlikle gerçekleştirmesi gerektiğini
iddia eden bir mükemmeliyetçi de tasavvur edilebilir.
Yine de karşı argümanı çürütmek zor değildir. Elbette bu tür iddialar ortaya atılmak-
tadır ama yanlıştır. Bir masum insanı öldürerek milyarlarca insanın hayatı kurtulabile-
cekse bu insanı öldürmek gerekir. Diğer insanların tercihleri veya yerleşik toplumsal
uygulamalar gaddarlık, ırksal ön yargılar vb. unsurları bünyesinde barındırıyorsa bu
tercih ve uygulamaların göz ardı edilmesi gerekir. Kesinlik izlenimi, söz konusu kural-
ların sahip olduğu ağırlığın çok büyük olmasından doğmaktadır. Ancak gerekçelendiri-
lebilecek istisnalar daima tasavvur edilebilir. Ayrıca tartma ve dengelemeye başvurula-