Page 97 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 97
78 2. Ahlaki Yargıların Rasyonelliği
Ahlaki yargılar aynı zamanda evrenselleştirilebilir niteliktedirler. Herhangi bir ahla-
ki yargı, belirli bir türdeki tüm kişilere, durumlara, eylemlere vb. uygulanabilen evren-
sel bir ilkeden doğar. Benzer olan benzer şekilde muamele görmelidir. Kişi, evrensel
tanımlayıcı özellikleriyle özdeş kabul edilen durumlar hakkında farklı ahlaki yargılarda
bulunursa kendi kendisiyle çelişmiş olur (Hare 1981, 107 ve devamı). Kişi, örneğin
John’un Peter’dan daha fazla para kazanması gerektiğini düşünürse bu sonucu (örneğin
kişinin gelirinin performansına uygun olması gerektiği gibi) evrensel bir ilkeyle destek-
lemesi gerekir. Böyle bir gerekçe, yalnızca bireysel isimlerle ilişkilendirilseydi (örneğin
“John, John olduğu için daha fazla kazanmalı”) anlamsız olacaktı. Buradan, kişinin
kendisi ile başkaları arasındaki bir ayrımın evrenselleştirilememesi durumunda, bunun
ahlaki açıdan uygun olmadığı sonucu çıkar. Ahlaki açıdan bakıldığında, kişi, başkaları-
na da kendisine davrandığı gibi davranmalıdır.
Dolayısıyla Hare bir kural faydacısıdır. Bireysel eylemleri doğrudan faydalarına atıfta
bulunarak değerlendirmek gerektiğini kabul etmez. Kişi kendine belirli bir sözden dönme-
nin, belirli bir kişiyi öldürmenin vb. en iyi sonuçları olup olmayacağını sormamalıdır. Bu-
nun yerine, bu tür eylemlere izin veren evrensel bir kuralın bunu yapıp yapmayacağını
sormalıdır. Bu seçenek, Hare’in standart faydacılık karşıtı eleştirinin iki biçiminden kaçın-
masını sağlar. (1) İlk olarak, eleştirenler belirli bir eylemin en iyi sonuçlara sahip olabilece-
ğine, ancak bu tür eylemleri gerçekleştirmeye yönelik evrensel bir pratiğin en iyi sonuçlara
sahip olamaması nedeniyle ahlaki olarak gerekçelendirilemez olduğuna işaret edebilir. Bu
eleştirinin eylem faydacılığı için kaçınılmaz olmasına rağmen, kural faydacılığı için kaçı-
nılmaz değildir. (2) Ayrıca eleştirenler şunu da sorabilir: İnsan neden diğer insanların çıkar-
larıyla ilgilenmelidir? Hare, şu şekilde yanıt verebilmektedir: Ahlaki dil öyle bir dildir ki
onu kullanmak istersem, başkalarının çıkarlarına saygı göstermem gerekir.
Son olarak, ahlaki yargılar kural koyucudur; norm ifadeleri (“mecburiyet”) gerekti-
rir. Bir kişi, belirli bir durumda bir eylemin yapılmasının zorunlu olduğuna dair ahlaki
bir yargıyı sözlü olarak onaylıyorsa ve söz konusu eylemi bu durumda yine de yapmı-
yorsa samimiyetsiz bir onay vermiş olur. Kural koyuculuk, tercih kavramı ile bağlantı-
lıdır. Tercih sahibi olmak, buna karşılık gelen bir kuralı kabul etmek anlamına gelir
(Hare 1981, 21 ve devamı).
Dolayısıyla Hare tercihe dayalı faydacı değil, memnuniyete dayalı faydacıdır. Kişi-
nin, yaratabileceği mutluluğa atıfta bulunarak eylemleri değerlendirmesi gerektiği dü-
şüncesini kabul etmez. Kişi, bunun yerine bunların insan tercihlerine uyup uymadıkları-
nı sormalıdır. Bu seçenek, Hare’in bir ahlaki düşünürün kendi seçtiği anlamda mutlu
olmamayı tercih edenler de dâhil olmak üzere kendi mutluluk anlayışını herkese daya-
tamayacağını savunan standart faydacılık karşıtı eleştiriden kaçınmasını sağlar.
Ahlaki yargıların evrenselleştirilebilirliğinin ve kural koyuculuğunun bir sonucu, her
insanın, diğer insanların tercihlerini kendi tercihleri gibi benimsemesi gerektiğidir.
“Ahlaki kavramların mantıksal özellikleri tarafından bize empoze edilen eleştirel dü-
şünme yöntemi (ahlaki yargılar kural koyucu olduğundan ve bir tercih sahibi olmak bir
kuralı kabul etmek anlamına geldiğinden) insanların tercihlerinin yerine getirilmesini
dikkate almamızı ve (ahlaki ilkeler evrensel olmak zorunda olduğundan ve dolayısıyla
bireyler arasında ayrım yapamayacağından) etkilenen herkesin eşit tercihlerine eşit
derecede dikkate almamızı gerektirir” (Hare 1981, 91).