Page 212 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 212

10.1 Doğal Hukuk Felsefesinin Gelişimi                              197

                         türetilebilir.  Grotius’a  göre,  doğal  hukukun  nihai  ilkesi  meşhur  pacta sunt  servanda
                         (ahde vefa) ilkesiydi. Grotius’un yanı sıra Samuel Pufendorf (1632-1694) ve Christian
                         Wolff  (1679-1754),  rasyonalist  doğal  hukuk  düşüncesinin  başlıca  temsilcileri  arasın-
                         daydı.  Hukukun  akıl  temelli  doğal  hukuk  tarafından  böylesine  sistematik  bir  şekilde
                         düzenlenmesi, on sekizinci yüzyılın sonu ve on dokuzuncu yüzyılın başındaki kodifi-
                         kasyonların önünü büyük ölçüde açmıştır. Dahası, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarı-
                         sında Alman kavramsalcılarının (Begriffsjurisprudence) sistemik çabaları için bir ilham
                         kaynağı  olmuştur.  Christian  Wolff’un  hukuk  sistematiği,  özellikle,  Georg  Friedrich
                         Puchta’nın  hukuk  kavramlarının  soyağacı  (Genealogie der Begriffe)  düşüncesi  için
                         model işlevi görmüştür.
                            İnsanın  değişmez  doğasına  dayanan  rasyonalist  bir  doğal  hukuk  anlayışına  sahip
                         aşikâr olan açmaz, felsefi analizin nihai öncüllerinin temel keyfiliği ile ilgilidir. Thomas
                         Hobbes’un (1588-1679) iddia ettiği gibi insan doğası gereği barışı sağlayabilecek ege-
                         men  bir  hükümdar  olmaması  durumunda  yıkıcı  bir  iç  savaşa  girme  eğiliminde  olan
                         şiddet yanlısı bir yaratık mıdır? Yoksa insan doğası gereği hem Hugo Grotius hem de
                         John Locke’un (1632-1704) düşündüğü gibi, yalnızca sözleşme hukuku kuralları ve bu
                         kuralların  uygulanması  için  hukuki  araçların  sağlanmış  olması  durumunda,  türünün
                         diğer üyeleriyle üretken ve verimli bir iş birliği yapabilecek barışçıl bir yaratık mıdır?
                         İnsanın gerçek doğası “melekler ve şeytanlar arasında” bulunan ortadaki bir kategoride
                         gibi durduğu için bu sorunun basit bir cevabı yoktur.
                            Modern  doğal  hukuk  felsefesi,  hukukun  gücünün,  ne  hukuki  pozitivistlerin  bizim
                         inanmamızı isteyeceği gibi yalnızca hukukun ilk çıkış kaynağına, ne de hukuki realistle-
                         rin  düşündüğü  üzere,  mahkemeler  ve  diğer  hukuk  görevlileri  nezdinde  geçerli  olan
                         “pratikteki hukuk”a dayanamayacağı kanaatini paylaşan bir dizi savaş sonrası entelek-
                         tüel  akımı  ifade  eder.  Aksine, hukukun normatif  niteliği hukukun  içeriğine  ve  hukuk
                         camiasında sahip olduğu onay duygusuna bağlıdır. Modern doğal hukuk düşüncesinin
                         etkisi, en çarpıcı şekliyle, Batı hukuk sistemlerinde bireylere devlet yetkilileri tarafından
                         herhangi bir yanlış uygulamaya karşı koruma sağlayan insan hakları ve anayasal hakla-
                         rın gelişiminde görülebilir.
                            İnsan  haklarının  korunmasına  ilişkin  antlaşmalar  arasında  örneğin  Medeni  ve  Siyasi  Haklara
                            İlişkin Uluslararası Sözleşme, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Söz-
                            leşme, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisinin tanındığı
                            İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi yer almaktadır.
                            Bu tür sözleşmeler ve özellikle İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Av-
                            rupa Sözleşmesi savaş sonrası Avrupa’da insan haklarının korunmasını büyük ölçüde güçlen-
                            dirmiştir.
                         Bireyin  insan  haklarına  ve  anayasal  haklarına  dayanan  argümanlar,  uluslararası  veya
                         ulusötesi insan hakları koruma sisteminin, ulusal düzeyde insan hakları ihlallerini etkili
                         şekilde engelleyebilecek biçimde, zayıf, ahlaki argümanlardan gerçekten hukuki olanla-
                         ra ve belki de hâkimin hukuki mülahazasında, terimin Ronald Dworkin tarafından kul-
                         lanılan anlamıyla sıklıkla baskın gelecek olan argümanlara doğru radikal bir dönüşüm-
                                    11
                         den geçmiştir.


                         11   Hukuki argümantasyonda “baskın gelen” haklar kavramıyla ilgili olarak, Dworkin, Taking Rights
                            Seriously (Hakları Ciddiye Almak), s. 82-84, 364-366.
   207   208   209   210   211   212   213   214   215   216   217