Page 107 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 107
88 2. Ahlaki Yargıların Rasyonelliği
denge” aracılığıyla birbirine uyarlanırlar. Sonuçta, yüksek düzeyde tutarlı bir dizi
varsayım elde edilir. Peki birden fazla tutarlı dizi mümkünse ne olur? Kişi bunlar
arasında seçim yapmak için ilk bakışta lehteki ve aleyhteki argümanların tartılması
ve dengelenmesi yöntemini kullanmayacaksa, nasıl bir yol takip etmelidir?
2. Kuramda hak etmeye yer olmaması gariptir. Şüphesiz en az avantajlı durumda olanı
korumak adildir. Ancak meziyetleri ve hak etmeyi tanımak da adildir. Rawls (1971,
311-2) “doğal varlıkların ilk kez bahşedilmesinin ve bu varlıkların büyümesi ve geli-
şimiyle ilgili beklenmedik durumların ahlaki açıdan keyfi olması” nedeniyle, “hak
etme ile ödüllendirme fikrinin uygulanamaz olduğunu” iddia etmektedir. Bu, aynı
zamanda “bir kişinin göstermeye istekli olduğu çabayı” içerir, ki bu da kişinin “do-
ğal yetenek ve becerilerinden etkilenmektedir”. Kişinin yetenekleri, fedakârlık yap-
ma istekliliği ve dolayısıyla meziyetleri, genetik bir piyangonun sonuçlarıdır. Ancak
ortak yarar için fedakârlık yapan kişiler kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi umur-
samayan bireylerden daha fazla tanınmamalı mıdır? (karşılaştırma için: Lucas 1980,
190 ve devamı.) Bu soruyu yanıtlamak için genetik piyango argümanı ile karşı ar-
gümanların tartılması ve dengelenmesi gereklidir.
3. Başlangıç konumundaki rasyonel bireylerin Rawls’un ilkelerini seçip seçmeyeceğin-
de tereddüt edilebilir. Risk almaktan korksalardı, bunu kesinlikle yaparlardı. Aksi
takdirde, başka bir şey de yapabilirler. Elbette kendilerini en kötü felaketlerden ko-
ruyacaklar, böylece en az avantajlı durumda olanlar için belirli bir makul asgari ya-
şam standardı belirleyeceklerdi. “Hiç kimsenin altında sıkışıp kalmaması gereken bu
fayda tabanı…” (Rescher 1966, 29) sağlandığında, mümkün olduğu kadar çok men-
faat elde etme şanslarını en üst düzeye çıkarmaya çalışacaklardır. Bu “fayda tabanı-
nı” belirlemek için bir dizi ahlaki hususu tartmak ve dengelemek zorunda kalacak-
lardır.
Birinin en az avantajlı durumdaki kişi hâline gelmesi son derece olasılık dışı da ola-
bilir. Ancak cehalet perdesi “ince” değil “kalın” olacak şekilde, söz konusu kişilerin
böyle bir olasılığa dikkat etmelerini engellemek için özel olarak tasarlanmıştır. Bu kısıt-
lamanın haklı olup olmadığından şüphe duyulabilir. “Rawls, başlangıç konumunun
olasılık hesaplamalarını imkânsız hâle getirdiğini saptamak için hiçbir şey yapmaz.
Çünkü o, bu seçim durumu üzerine ince bir perde yerine kalın bir perde çekilmesi ge-
rektiğini düşünmek için hiçbir neden göstermemektedir” (Pettit 1980, 173; karşılaştırma
için: Simmonds 1986, 45.
Cehalet perdesinin birbiriyle rekabet içerisindeki versiyonları arasında çeşitli husus-
lar tartılmaksızın ve dengelenmeksizin yapılacak bir seçimin rasyonel olarak yapılıp
yapılamayacağı merak edilebilir.
4. En az avantajlı durumda olana mümkün olan en yüksek yararın sağlanması ilkesi,
bazı durumlarda adildir. Ancak bunun bedeli, malların üretiminde ve en az avantajlı
durumda olanlar dışındaki herkesin kaybında (belki de kârı aşan) radikal bir düşüş
olsaydı, adil olmayabilirdi. Rawls dağıtım ve üretim arasındaki bağlantıyı ihmal etti-
ğinden, kuramı “nimetlerin gökten yağdığı” bir toplum için oldukça uygundur. (No-
zick 1974, 198; karşılaştırma için: Wolff 1977, 210; Weinberger 1978, 208).
Aşağıdaki basit modeli varsayalım. Toplum, pasta üreten ve tüketen A, B ve C ol-
mak üzere üç kişiden oluşur. Ayrıca eşitsizliğin verimliliği büyük ölçüde artırdığı bir